10 Ağustos 2011 Çarşamba

belki de...

nedense bugün depresif bir şeyler yazasım var. zaten hep öyle oluyor, canım hiç nedensizce sıkıldığında hemen bir şeyler yazma isteği duyuyorum. eskiden günü gününe, mutlu mutsuz her anımı anlatmak isterdim not defterime. uykusuz kalma pahasına kalemi elimden bırakmazdım, üstümde kalem - defter uyuyakalırdım; ya da defteri bana en yakın yere koyuverirdim: yastığımın altına.
ama artık, neden bilmiyorum, sadece üzüldüğümde, ağlayasım geldiğinde, kendi içime kapanıp yalnız kalmayı tercih ettiğimde aklıma geliyor defterim. gördüğüm önemli yerleri not etme düşüncesiyle tarih atıp yazmaya başladığımdaysa bir şekilde kafam dağılıyor, yazmaya devam etmeye üşeniyorum.
ama bu isteksizlik, onu sevmediğim anlamına gelmiyor. sadece kafam karışık ve kendi iç dünyamda huzuru bulmaya, bir süredir korumaya çalıştığım barışçıl iç dünyamı genişletmeye ihtiyacım var o kadar.

bunları neden yazdığımı bilmiyorum. canım şu an her gün, her yerde çalan şarkılarla mutfakta dans eden insan topluluğuna katılmak, çok eğleniyormuş gibi kahkahalar atmak, ileri geri birkaç adım atıp dans edermiş gibi görünmek istemiyor o kadar.

ve bu arada, albert camus'nun düşüş'ünü sonunda bitirdim. yolculuk için doğru bir seçim olmasa da, kitaptan altını çizdiğim cümlelerle daha detaylı bir şeyler yazıcam hakkında. bu aralar en sevdiğim şey herhalde kitap cümlelerinde kendimi bulmak. ben yazmaya üşenirken, geçmiş zaman dilimlerinde birileri benim yerime beni çok güzel ifade eden sözcükleri yanyana getirmişler zaten.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder