30 Ağustos 2011 Salı

aradığım yeri buldum.






Polonya'daki üçüncü haftasonumda Krakow'a gitmeye karar verdik Lublin değişim grubu olarak. 
Kalacağımız yurtla görüştük, tren biletimizi aldık, sabahın 5'inde uyanıp yola çıkmayı başardık nasıl olduysa.
Cuma günü öğlen gibi vardık. Yurdumuza yerleşip, sonrasında şehir merkezine inip yemeğimizi yedikten sonra şehri keşfetme vakti gelmişti artık. 
Bu sefer toplu gezmek gelmiyordu içimden.
İnsanları çok sevmeme rağmen nedense şehirleri yalnız başıma veya en fazla üç kişiyle keşfetmek hoşuma gider benim. 
Böylece daha özgürce atabilirim adımlarımı. 
Elimdeki haritaya bakmadan içimden geçtiği sokaklara sapıp aralarda kaybolabilirim. 
Şehirlerin ruhuna böyle elleyebildiğime inanırım çünkü ben. 
Şehirlerin kokusunu böyle daha iyi içime çekebilirim, yerliler gibi hiç acelem yokmuşçasına yavaş yavaş adımladığımda sokakları kendimi onlar gibi hissedebilirim. 

Aynen benim gibi düşünen bir arkadaşımla, diğerlerini beklemeden yemeğimizi yer yemez yola çıktık. İlk birkaç dakika haritaya göre belirledik rotamızı, sonraysa zaten belli bir yuvarlağın etrafına yerleşmiş olan Krakow'un Old Town'unda kaybolabilmenin çok zor olduğu gerçeğiyle haritaları çantalara atıp konuşa konuşa, arada fotoğraf çeke çeke istediğimiz sokaklara saptık. 
Keyifli yollardan geçtik. 
Canımız istediğinde en gereksiz yerlerde zaman geçirdik. 
Benim fotoğrafım çekilirken fotoğrafa dahil olan çocukla ara sokakların birinde tekrar karşılaştık; ben konuşmaya utandım, arkadaşım tekrar fotoğraf çektirsek mi diye sordu. 
İşte o ara bir yere rast geldik. 

Hafif loş ışıklar, 
kahverenginin her tonuyla sarıp sarmalanmış bir iç düzen,
kahve kokusu, 
terk edilmişlik izlenimi verircesine insandan arınmış bir mekan. 

Saat 18.30 filandı ve bizim, grubun geri kalanıyla saat 19.00'da buluşmamız gerekiyordu. Bunu umursamadan adım attık içeriye. Tüm bu dış görünüşe eklenen bir eski kitap ve tahta kokusuyla sarıp sarmalandık. 

Hayatta en çok sevdiğim şeyler bir ortamda birbirlerini bulmuş gibilerdi.
2 tane masa vardı. 
Bar gibi minik bir yer vardı içeri gelenleri karşılayan. 
İçeride başka bir odada daha çok kitabın bulunduğunu gösteren işaretler vardı birkaç yerde. 
Ve işte biz orada oturduk.
Kahvelerimizi yudumlarken bir yandan da konuştuk.
Birbirimize çekincelerimizi anlattık.
2 haftadan uzun bir süre beraber aynı ortamda bulunduğum insanı ben bu ortamda daha yakından tanıdım.

Etrafı kokladım. 
Kitaplara elledim. 
Eskinin yaşanmışlığının izlerini her bir sayfada, her bir satırın üzerinde ellerimi gezdirirken iliklerime kadar hissettim. 
Dışarı çıktığımda sadece gülümsüyordum. 
Gerçek mutluluk bu yerdeydi sanki. 
Çok insanın keşfedemediği bir gizemdi adeta. 
küçük şeylerde gizli en büyük mutluluklar...

yolunuz Krakow'a düşerse diye bu da kitabevi & cafe'nin adı
Massolit Books & Café
www.massolit.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder