26 Mayıs 2011 Perşembe

pöf.çok sıcak.



şu an ders çalışmaya çalışırken kendimi bu tipe çok benzettim.
pöf. çok sıcak.
ama geçiçek.
neredeyse son 2 hafta.

19 Mayıs 2011 Perşembe

...don giovanni'yi izlemek ve daha fazlası...

Viyana. 9 gece, 10 gün.
Öncesinde EYP konferansı, sonrasında bu sanat şehrini keşfetmenin muhteşemliği.
Viyana’yla ilgili yazmadan önce ama Staadtsoper’de izlediğim muhteşem opera gösterisinden bahsetmek istiyorum: W.A.Mozart’ın Don Giovanni’si.

Bu aralar ilgimi en çok çeken sanat dalının opera olduğunu düşününce ve son dakikada da bilet alınabilineceğini öğrenince, ablamla sıraya girdik. Upuzun bir kuyruk vardı önümüzde. Sağımızda solumuzda kara borsa bilet satmaya çalışan Türk olduğunu sandığımız esmer tipler, yorulan biz, çoğunluğunu yabancıların ve turist olduğunu sandığımız insanların oluşturduğu topluluk, birbirinden farklı ahenk ve tona sahip diller…
Parter mi Balkon mu Galeri mi arasında gidip gelirken tükenen Parter biletleri… Sıra boyunca insanların gözlerindeki şaşkınlık, sanat aşkı, buna değeceğine dair inanç… 2 dk’lığına tuvalete gidenlerin yerlerine geri dönebilme konusundaki olağanüstü çabaları, aradan girmeye çalışanlar, izin verenler, izin vermeyenler, insanları onlar anlamadan gözleyip yorum yapabilmenin özgürlüğü…
Bileti alınca duyulan rahatlama, merdivenlere doğru hafif hızlı bir yürüyüş, sayısız gibi görünen merdivenlerden 4. kata çıkılması, broşür ve/veya şallarla durulacak yerlerin işaretlenmesi ve sonrasında Cafe Opern’de Melange eşliğinde Sachertorte yiyecek olmanın getirdiği heyecanla koşarcasına merdivenlerden inilmesi…




Bunların hepsi sadece başlangıçtı tabii ki. Perdelerin açılmasına beş dakika kala tekrar salona girdik. Yerlerimizi bulduk. Hemen çevirisini okuyabilmek için, önümüzdeki elektronik cihazları açtık. Nefes nefese kalmıştık ama bir süre sonra fark ettim ki kalbim çok koştuğumdan değil, gerçekten çok heyecanlandığımdan yerinde duramıyor.
...
Ve bir anda orkestranın ışıklar içinde altta yerini aldığını görüyoruz. Çalmaya başlıyorlar. Ve kısa bir süre sonra perdeler açılıyor. Don Giovanni, bir kızı sürükleyerek içeri giriyor ve muhteşem bir 3 saat başlıyor.

Bu Viyana’daki 1 gecemdi sadece.

İstanbul’a aşıktım ya ben, azıcık aldattım sanki onu Viyana’yla…

Ama şimdi okuduğum, “Kolera Günlerinde Aşk”ta bir yerde diyor ki:

“Aldat ama bağlı kal”

“İnsanın, tümü için de aynı acıyı çekerek, hiçbirine ihanet etmeksizin birkaç kişiye birden âşık olabileceği…”

İkisine de bağlı kalacağım ama ikisinin de birbirinden haberi olmayacak. Sevdim bu fikri ben.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

...denizin üstünde ala bulut...

Uzun zaman önce İzmir'de bir arkadaşım okuyayım diye vermişti bana bu kitabı: "Nazım Hikmet. BÜYÜK İNSANLIK. Kendi Sesinden Şiirler." Kayıt: Bedri Rahmi Eyüboğlu
O zaman daha en çok beğendiğim şiirlerden biri oluverdi bu daha başlığı bile konulmamış şiir. Bir ara paylaşmak istedim ama zamanı uygun değildi. Şimdi masamın üstünde tekrar fark ettim kitabı ve CD'sini. Bu sefer babamın hediyesi bu bana. İlk defa bazı şiirleri dinledim. Artık paylaşma zamanı gibi geldi. Nazım Hikmet günü olsun bugün benim için. Azıcık da olsa kendi kendimi mutlu edeyim bir şekilde. Bu bugün için başlangıçtı, şimdi çikolata yiyorum, birazdan da dondurma yemeyi planlıyorum. Umarım güzelleşir her şey...

Denizin üstünde ala bulut 
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
                 durmuş düşünür.

Bulut mu olsam?
gemi mi yoksa?
balık mı olsam?
yosun mu yoksa? 

Ne o, ne o, ne o,
Deniz olunmalı, oğlum,

bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

Nazım Hikmet
                                   

...med-cezir...

pencereler bırak açık kalsın geceleri yağmurlar yağsın
günebakan düşlerimiz yağmur sesiyle çoğalsın


sırılsıklam ıslanmak istiyorum. saatlerce yağmur altında, üstümde incecik bir askılı, altımda kısacık bir şort ve çıplak ayaklarımın altındaki yumuşak toprağı, yeri gelince sert asfaltı, bazen de çakıl taşlarının derime bir batıp bir çıkışını hissederek koşmak istiyorum.

Dönmek, mümkün mü artık
Dönmek, onca yollardan sonra
Yeniden yollara düşmek

Belki dönmek değil de, ikinci bölümde dediği gibi gitmek yapmam gereken. Kimseye zarar vermeden, kimseyi üzmeden, kimseyi kırmadan yollara düşmek, gitmek... Bulabildiğim en yakın zaman diliminden, bu yazdan başlayıp "buradan" uzaklaşmak. Ne kimsenin aklını karıştırmak, ne artık bir türlü engelleyemediğim göz yaşlarımın akmasına izin vermek... Bugün de yaptığım gibi hiçbir zaman yollamayacağım mektupları yazmaya bir son vermek belki de... "Keşke" demeden, sadece gitmek... Uzakta olunmasına alışmak bir şekilde, özgür bırakmak, kendi haline bırakmak, zamana güvenmek, araya giren mesafelerin ve zamanın yaşanılanların izini silikleştirmesine - hiç istemesem de- yardımcı olmak, hayatı daha çekilebilir kılmak bir şekilde... Her zamanki gibi içime atmaya devam edip kimsenin hayatına karışmadan usul usul kendi hayatıma çekidüzen vermek, görüşülmeme ihtimali olan ayların, günlerin, saatlerin hesabını yapmaktan vazgeçmek, gitmek...

 Sözlerimi geri alamam
Yazdığımı yeniden yazamam,
Çaldığımı baştan çalamam,
Bir daha geri dönemem.


Akıyorsa gözyaşım kurumasın,
Coşup seven gönlümse durmasın,
Dost bildik anılarım çağırmasın,
Bir daha geri dönemem.

Çok istesem de dedim ya, gitmem lazım. Sözlerimi geri almaya bu kadar hazırken, mantığım diyor ki bu kadar yaşanılanlardan sonra, kimse daha fazla üzülmeyi hak etmiyor.

Ama o zaman "carpe diem" nerede? Ben şimdi, sadece "öyle" mutlu olabileceksem?

Dönmek, mümkün değil mi gerçekten şu an geri dönmek?..

Bilmiyorum.

5 Mayıs 2011 Perşembe

...garip mi ne?..

10.sınıftaki İngilizce hocam EV-LEN-MİŞ! Hem de benim 9. sınıftaki Fiction hocamla!

Böyle kocaman kocaman yazınca kendimi bi saçmasapan-ilkokuldaki-kurdeleli-kız gibi hissettim nedense.

Ama çok garip hissettim ya onların evlendiğini facebook'ta görünce.

ÇOK sevindim ama garip de hissettim. yani sanki adamı çok fazla sahiplenmişim de "evlilik" adı altında ilişkileri resmiyete dönüşünce onu kaybetmişim gibi geldi.

Bazen birilerine bu kadar çok bağlanıp, onları bu kadar çok iç dünyamın parçası yaptığım/ yapabildiğim için kendimden korkuyorum, ürküyorum; kendimi anlayamıyorum.

İçinde bulunduğum durum kıskançlık değil kesinlikle ama o hep senin olanın (ne zaman benim olmuşsa artık?) artık senin olmayacak olması ruh hali...

* genç kızlık rüyalarımın sonu* *kıhkıhkıh*

Umarım çok çok çok mutlu olurlar, benim çok sevgili öğretmenlerim :))