24 Şubat 2013 Pazar

Saat dokuz buçuk - on.
Metrobuste biri simit yiyor.
İcimden geceni minik bir cocuk bağıra bağıra disari vuruyor:
"Baba, simit koktu! Canım simit çekti cok!"

Yerim seni.

22 Şubat 2013 Cuma

TBMM'de siradan bir gun.

" - Pic olmayan herkesin milliyeti vardır. Milliyet benim şerefim ve haysiyetimdir. Benim milliyetimi ezmeye çalışan ayakları, sahibinin, onun bir yerine sokarım!

- Onursuzsunuz.

- Şimdi, Başbakanımıza söylemiş olduğun o lafı, o bir yerlere bir şey yapmayı, aynısını, yüz mislini sana iade ediyorum. "

Bu mahalle kavgasi degil, bizi temsil eden milletvekillerimizin birbirine hitap sekilleri!

Maalesef.

21 Şubat 2013 Perşembe

The person you have called cannot be reached at the moment. Please, try again later.

Ilk ogrendigim Ingilizce phrase'lerden biriydi bu. 
Aksanli konusma cabalarimin vazgecilmeziydi.

Simdiki  favorim de su:

We will be landing shortly, so fasten your seatbelt, return your seat to an upright position, close your tray table and open your window blind. Thank you for flying with Turkish Airlines, a member of Star Alliance.

Bir ordayim iste, bir burda.

20 Şubat 2013 Çarşamba

Otobuste.
Bir Down sendromlu cocuk yanimdan gecti.
Simsicak bir gulumsemeydi yuzundeki.
Birkac saniye icerisinde, "Merhaba" dedi.

Konserde.
Bir bucuk saat boyunca en sevdigim sarkilar uc keman, bir cello, bir kontrabas esliginde calindi.
Simsicak bir gulumsemeydi yuzumdeki.

Sokakta.
Birkac dakikaligina sigindik bir apartmanin duvarina.
Esen ruzgara karsi birbirimize tutunduk.
Yagmur oyle guzeldi ki.
Kahkahalardi geceye karisan.

Odada.
Sessizlige ragmen simsicak her yer.
Mutluluk var.
Uyku cagiriyor.

12 Şubat 2013 Salı

Tülleri vardı evin ve O'nun üstünde tül rengi bir pike.
Hic kullanılmayan eski bir ev gibiydi.
Hayattan kaçmak icin uyumayı secmişti.

11 Şubat 2013 Pazartesi

zaman zaman siz de holden caulfield gibi hisseder misiniz?

bir anda aklima geliverdi kitabin son cumlesi.
don't tell anybody anything; if you do, you start missing everybody.

10 Şubat 2013 Pazar

Yagmur damlalarin tipirtisina karisan sayfalari cevrilen kitabin huzunlu hisirtisi.
Yalnizligin resmi.
Mutlulugun resmi.
Hele bir de bir fincan bitki cayinin kokusuysa isitan icimi.

8 Şubat 2013 Cuma

İzmir çeşitlemesi

Gavur İzmir
Guzel İzmir
Ataturkcu İzmir
Kizlari guzel İzmir
Denizi kız, kızı deniz/ Sokakları hem kız hem deniz kokan şehir: İzmir
Simide gevrek denilen yer: İzmir
Boyoz'un ana vatanı: İzmir
Herkesin rahat oldugu sehir: İzmir
Ege'nin incisi de İzmir
Nam-ı diğer Smyrna

Bir şehri bu kadar çok etiketlemek neye yarar anlayamıyorum maalesef. Galiba bu sayede buradaki insanlarda İzmirlilik benliği ve İzmir'isahiplenme duygusu gelişiyor; böylece olmadıkları kişilik özelliklerine bürünüp -mış gibi yapıyorlar.

Ama herkesin bilmesi lazım ki;

Ne denizi kız, ne de kızı deniz kokuyor bu şehrin; baya baya lağım suyu kokuyor deniz kıyıları.
Atatürkçülük konusunda da rozetlerde ve evlere asılan bayraklarda yansıtıyor bu şehir görüşlerini sadece; bir de miting alanlarında. İl dışından gelip kalacak yeri olmayan öğrencileri cemaatlere kaptırmamak için ne sahiplenmeye çalışıyorlar ne de icraatlerle Atatürk'ün yolundan ilerlediklerini belli ediyorlar.
Herkesin çekirdek, İzmirlilerin çiğdem dediği çitletilen kuruyemişin çöpleri adım attığınız her yerde; bu da İzmir Medeniyeti herhalde.
Sonra mesela burası öyle gelişmiş(!) bir şehir ki; okuldan sonra nereye gitsek denildiğinde akla iki yer ve yapılacak tek bir aktivite geliyor: Bornova-Küçükpark'ta ya da Kordon'da içmek.
Evet, burası modernliği biraz yanlış algılamış sanırım; çağdaşlaşmanın tek ölçütünü rakı-balıkta ve sürekli dolup boşalan biraverlerde araya araya gençlerin işsizliğinin ne farkına varabilmişler ne de yeni iş sahaları yaratmaya çalışmak akıllarına gelmiş.
Ama yok onun yerine merdiven altı kazanlarda pis körfez sularının en pis yerlerinden toplanılan midyeler için iç pilav hazırlamak daha cazip gelmiş.

Hakkını yememek lazım gerçi şimdi; İzmir'de bir sürü kapısı olan bir fuar alanı var, bir de sahil boyunca kesintisiz giden bir bisiklet yolu, engelliler için de gelişmişe yakın bir çevre düzenlemesi. Hepsi bu.

İşte bu üç yılın sonunda bir İzmir iç dökmesi.
Eylül 2010'da geldim bu şehre.
29 aydır her tatil dönüşünde, İstanbul'a gidişim için geri sayım yapıyorum.
Hep elimde ajandam; günleri hesaplıyorum, günler çabuk geçsin diye totemler yapıyorum.
İstanbul'u özledikçe de bu şehirde yaşamak daha bir çekilmez oluyor.
Biliyorum İzmirliler bu yazdıklarıma çok kızacaklar ama son 3 yılım kaldı.
Sonrasını bilmiyorum.

6 Şubat 2013 Çarşamba

"bir yıldızda yaşayan bir çiçeği seviyorsanız, geceleyin yıldızlara bakmak hoştur. ve geceleri gökyüzüne bakarsın. her şeyin çok küçük olduğu gezegenimi gösteremem sana.. belki böylesi daha iyi. yıldızım senin için herhangi bir yıldız olsun. böylece gökyüzündeki bütün yıldızlara bakmayı seveceksin..."


3 Şubat 2013 Pazar

yine yollarda...

Yine yollardaydım.
Uzun zamandır hayalini kurduğum Roma ve Floransa'da, sonra da kışın en güzel yaşandığı İsviçre'de.
Hayatı bu objektifin arkasından izlemek, onun içinden yaşayıp gidivermek kadar güzel.
Anı yaşamayı ertelemeden anı ölümsüzleştirmek bambaşka bir duygu.
Mutluyum.
İçimde bir heyecan var; tarifsiz ama umut dolu.