19 Mayıs 2011 Perşembe

...don giovanni'yi izlemek ve daha fazlası...

Viyana. 9 gece, 10 gün.
Öncesinde EYP konferansı, sonrasında bu sanat şehrini keşfetmenin muhteşemliği.
Viyana’yla ilgili yazmadan önce ama Staadtsoper’de izlediğim muhteşem opera gösterisinden bahsetmek istiyorum: W.A.Mozart’ın Don Giovanni’si.

Bu aralar ilgimi en çok çeken sanat dalının opera olduğunu düşününce ve son dakikada da bilet alınabilineceğini öğrenince, ablamla sıraya girdik. Upuzun bir kuyruk vardı önümüzde. Sağımızda solumuzda kara borsa bilet satmaya çalışan Türk olduğunu sandığımız esmer tipler, yorulan biz, çoğunluğunu yabancıların ve turist olduğunu sandığımız insanların oluşturduğu topluluk, birbirinden farklı ahenk ve tona sahip diller…
Parter mi Balkon mu Galeri mi arasında gidip gelirken tükenen Parter biletleri… Sıra boyunca insanların gözlerindeki şaşkınlık, sanat aşkı, buna değeceğine dair inanç… 2 dk’lığına tuvalete gidenlerin yerlerine geri dönebilme konusundaki olağanüstü çabaları, aradan girmeye çalışanlar, izin verenler, izin vermeyenler, insanları onlar anlamadan gözleyip yorum yapabilmenin özgürlüğü…
Bileti alınca duyulan rahatlama, merdivenlere doğru hafif hızlı bir yürüyüş, sayısız gibi görünen merdivenlerden 4. kata çıkılması, broşür ve/veya şallarla durulacak yerlerin işaretlenmesi ve sonrasında Cafe Opern’de Melange eşliğinde Sachertorte yiyecek olmanın getirdiği heyecanla koşarcasına merdivenlerden inilmesi…




Bunların hepsi sadece başlangıçtı tabii ki. Perdelerin açılmasına beş dakika kala tekrar salona girdik. Yerlerimizi bulduk. Hemen çevirisini okuyabilmek için, önümüzdeki elektronik cihazları açtık. Nefes nefese kalmıştık ama bir süre sonra fark ettim ki kalbim çok koştuğumdan değil, gerçekten çok heyecanlandığımdan yerinde duramıyor.
...
Ve bir anda orkestranın ışıklar içinde altta yerini aldığını görüyoruz. Çalmaya başlıyorlar. Ve kısa bir süre sonra perdeler açılıyor. Don Giovanni, bir kızı sürükleyerek içeri giriyor ve muhteşem bir 3 saat başlıyor.

Bu Viyana’daki 1 gecemdi sadece.

İstanbul’a aşıktım ya ben, azıcık aldattım sanki onu Viyana’yla…

Ama şimdi okuduğum, “Kolera Günlerinde Aşk”ta bir yerde diyor ki:

“Aldat ama bağlı kal”

“İnsanın, tümü için de aynı acıyı çekerek, hiçbirine ihanet etmeksizin birkaç kişiye birden âşık olabileceği…”

İkisine de bağlı kalacağım ama ikisinin de birbirinden haberi olmayacak. Sevdim bu fikri ben.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder