21 Haziran 2011 Salı

.taciz.

Sıcağı sıcağına yazmalıyım bu yazıyı.

Bir kişiye kendi rızası olmadan fiziksel temasta bulunmak ne demektir? “Taciz” demektir değil mi?

İstanbul’da yaşayanlar olarak sözlü tacize alışmıştık. Ne yazık ki, sözlü tacizleri artık gündem konusu bile yapmıyorduk. Kanıksamıştık. Böyle bir tacizle karşılaşıp eve döndüğümüzde artık bahsini bile açmıyorduk, çünkü engellenemez bir durumdu ve bir noktada fiziksel boyuta geçmezse adamsendeci bir mantıkla umursamıyorduk.

Ama bugün ilk defa bu kadar net olarak fiziksel tacize maruz kaldım. Daha doğrusu olası bir fiziksel tacizi bir nebze de olsa engelledim.

Olay şöyle gelişti:

00.05 civarlarında Taksim’den Bakırköy’e gitmek üzere bir dolmuşa bindim. Arkada, sol tarafta cam kenarına oturdum. O sırada telefonla konuşurken yanıma bir adam oturdu. Sonradan şoförün söylediğine göre, o kadar boş yer varken benim yanıma oturmuş olmasından dolayı bu adamdan şüphelenmiş kendisi. Her neyse… bacaklarını olabildiğince açtı, ben de bacak bacak üstüne atıp cama doğru olabildiğince büzüldüm. Sol eli, sol bacağının üstünü ovuşturmaya başladı ve yavaş yavaş eli benim bacağıma değdi. Ben telefonla konuşurken de zaten kolu sürekli olarak benim belime değiyordu ama yolun sarsıntısı olarak yorumladığımdan onun bu hareketini ciddiye almamıştım. “Biraz rahat durur musunuz, lütfen?” diye orta yükseklikte bir tonda uyardım kendisini. Suçluluktan kaçarcasına iki elini de kaldırdı ve “Ben rahat duruyorum zaten” dedi. Cevabı dinlemeden  kafamı yine camdan dışarı çevirmiştim. İletişimi sıfıra indirmek için de kulaklıklarımı taktım, müzik dinliyordum. İneceği yere 5 dakikalık bir mesafede eli yine hareketlendi. Araya çantamı indirdim lap diye ki yüz göz olmayayım kendisiyle. Bu süre 2 dakikaya indiğinde de çantamı çektim nasılsa inecek diye ve fark ettim ki adam elini koltuğa koymuş ve gittikçe benim bacağıma yaklaştırıyor, hatta yer yer değdiriyor. İşte o zaman çıldırdım. “Rahat dursana artık ya! Sabahtan beri elin sürekli bacağımda!” dedim. O anda şoför de, “Öne oturun!” diye kendisine çıkışınca ben daha da celallenip, “O kadar boş yer var, oraya otur! Yeter!” diye bağırdım. İşte o an alyansını gösterdi, “Evliyim ben! Dizin dizime değdi diye yanlış anladın” dedi. Bunun üzerine ben de, “Yazık valla karına! Hem siz yolda her gördüğünüz kızı taciz edebileceğinizi mi sanıyorsunuz” diye bağırdım. O arada indi. Yoldan binen adam da şoför de niye onlara en başta bu durumu söylemediğimi sorguladılar. Ancak söyleseydim de bu sefer de kız cıngar çıkarıyor, yok yere olay yaratıyor konumuna düşecektim.

Ama anlamadığım biz bu kadar geri bir ülke miyiz? Ben orda pantolon ve kısa kollu, gayet kapalı kıyafetlerimle otururken nasıl böyle bir muamelemeye maruz kalırım? – ki zaten açık giyinsem de böyle bir şey yapma hakkını kimse erkeklere vermiyor- bir de anlamadığım, elini değdirerek nasıl bir tatmin duygusu yaşıyor kendisi? Bir de evli olduğunu söyleyerek kendisini haklı çıkarmaya çalışıyor.

Seçimden sonra da böyle hissetmiştim. Ben “bu” insanlara mı yardım etmek için tıp okuyorum? Çünkü meslek seçimimdeki tek etken bu idealdi: insanlığa yardım etmek, bir şekilde yoksunluklarını giderebilmek. Ama şimdi insanların aslında o kadar da değer verilesi varlıklar olduğuna inanmamaya başladım ve bu inancı kaybedersem bu kadar zor bir mesleği de icra edemem ki ben. Bir an önce umudu yeniden canlandıracak bir şeyler olmalı etrafımda ki, humanist ve insan merkezli bakışımı geri kazanabileyim. Buna her şeyden çok ihtiyacım var.


Bu olaydan sonra ilk taciz vakamı anımsadım. İçim daha da ürperdi. Arkadaşımla 5. sınıftayken, yani daha 11 yaşlarındayken Toys"R"us'a gitmiştik ve oyuncakların arasında gezinirken bir adam arkadaşımın poposunu ellemişti. Babamızdan bile büyüktü belki yaşı. İlk şoku orada yaşamıştık beraber. Daha minik çocuklarken hem de...

Bazen düşünüyorum da, "Biz büyüdük ve kirlendi dünya" felsefesi yalan mı? Yani belli ki biz daha büyümemişken de bu dünya dediğimiz yer yeterince kirliymiş, bizim masumiyetimizle kıyaslandığında...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder