15 Haziran 2011 Çarşamba

...kedi uyuşukluğunda...

Dün gölgede, üstünde minder olan bir sandalyenin üzerinde uyuklayan beyaz bir kedi gördüm. Bembeyaz, upuzun tüyleri vardı. Gerinircesine upuzun açmıştı kollarını, bacaklarını. Gözleri tek çizgi halinde kapalıydı. Tamamen huzur doluydu.

Bugün ben de o kedinin uyuşukluğunda mırıldanıp durdum evde. Geç uyandım. İzmir’den getirdiğim beş bavul dolusu eşyanın bir kısmını odama yerleştirdim. Uyandığımdan daha da geç bir saatte, hayalini kurduğum gibi yumurtalı bir kahvaltı yaptım. Normal hayatımda lüks bir ihtiyaç olarak gözüken televizyonla vakit geçirdim. Kitap okudum. Okurken bir süre sonra tekrar uyuyakaldım. Sıcağın mayışıklığına karşın tertemiz kokan yatak çarşaflarımın serinliği beni cezbetti gün boyu. Sonra uyandım. Yemek yedim.

Basit bir hayattı yaşadığım benim bugün ama sorgulamalardan uzaktı. Mesela uyanınca, “Cesaretin Var mı Aşka?”yı izlemeye karar vermişken vazgeçtim. Günlük huzurumu bozmak istemedim. Sonra siyaset yazmaya hiç yanaşmadım bu bloga. Zaten etrafımda herkes bununla ilgili az ya da çok bir şeyler söylüyor, bense ne oy kullanmayla demokrasinin zafer kazanabileceğine inanıyorum ne de demokrasinin adaletli olduğuna. Bugünkü uyuşukluğum üşengeçliğe dönüşmüş anlaşılan ki, parmağımı kıpırdatacak halim yok. Yaprak kıpırdamıyor dışarıda, sadece kuşlar yine ötüyor. Araba seslerini bastırmak için onlar hep ötüyorlar zaten. Benim geleceğimde yine ben söz sahibi değilim. Yine edilgen yıllar, sadece kendi işime odaklanmamı söyleyen insanları dinleyeceğim yıllar başlıyor. Kısır döngü gibi bu. Hep en başa dönüyoruz ve ben bu dönüşü engelleyebilmek adına hiçbir şey yapamıyorum.

Neyse, kitabımın adıyla devam edeyim: Sana Gül Bahçesi Vaat etmedim. Aylardır okumak için bir kenarda bekletirken, sınavımın bitmesiyle ancak şimdi okumaya başlayabildim. Aslında eskiden bir kitabı bitirir bitirmez, aradan dakikalar geçmeden yenisine başlayabilirdim ama şimdi kitapları hazmetmek istiyorum. Mesela, “Kürk Mantolu Madonna”yı bitirince hemen bu kitaba başlayamadım, çünkü o kitaptan o kadar çok etkilendim ki… Yeniden yaşadım sayfaları, satır arasında söylenilenlerden daha fazlasını ben kendi içimde buldum. Kafam o kadar dağınıkken de yeni bir başlangıç benim için sözü edilebilir bir şey değildi. Bu kitabın da adı çok güzel bence. Hele benim gibi anlaşılmazlıkların, yanlış anlaşılmaların odağında bir insan için… Ben hiçbir zaman, hiç kimseye hiçbir şey vaat etmezken, insanlar kafalarında benim vaatlerimle, benden beklentilerle yaşıyorlar gibi geliyor. O kadar güç ki böyle bir sorumluluğun ağırlığını taşımaya çalışmak… En iyisi boş vermek, sonuçta ben gül bahçesi vaat etmezken insanların beklentilerini karşılayabilmek için çaba sarf etmem anlamsız kaçıyor.

Keşke yaz planlarıma başlayacağım temmuz ortasına kadar böyle kitap, uyku ve yazmak temalı hayatım olabilseydi… Keşke finale çalışmak zorunluluğum, ne yaparsam yapayım kafamın arka planında derslerle sürdürmeseydim günlerimi… Ama keşke demek de nafile. Seneye çok daha farklı olacak her şey. Bu kadar eminim.

Dünkü lise arkadaşlarıyla olan buluşmamın da bugün sakin havamda bir etkisi var sanırım. Tertemiz yıllara döndüm ben dün gece. Ara ara gözlerim doldu, tuttum kendimi. Kirlenmemişlik vardı ortamda. Saflık. Bir daha kimseye kolay kolay duyamayacağım bir güven duygusuyla sarıp sarmalandım sanki. Git dediğimde bile ben zor durumdayken yanımdan gitmemiş insanlar vardı. Elimi uzatsam, en zor anlarında bile bir şekilde bana ellerini uzatacak insanlar vardı. Azıcık da olsa onlardan uzak kalmış olmamın hüznü de vardı tabii. Ama elden ne gelir… Hepimiz İstanbul’da olsaydık, hiçbir şey bugünkü gibi olmayacaktı, biliyorum. Benim hayatımda çok şey değişecek ama çok şey de değişmeden, eskisi gibi, masum kalacaktı. Belki de hayat bu işte. Beni böyle selamlıyor. Demek ki, büyümek için tüm bunları yaşamak gerekiyor.

Yazmak sorgulamayı da haliyle beraberinde getiriyor. Ama yok! Bugünkü kedi modumu bırakmak istemiyorum. Birazdan dondurma yemeye gitme, ailemle vakit geçirme, eşofmanlarımı giyip dışarı çıkarak biraz yürüme planım var. Hepsi ne kadar huzurlu. Hep aradığım gibi.

1 yorum:

  1. birde "Aylak Adam"ı tavsiye ederim Yusuf Atılgan'dan . Ben Kürk M.M'yi A.Adam'dan sonra araya başka kitap sokmadan okudum ; heder oldum ,ikiside ayrı ayrı sarstı beni.
    Ve insanın böyle huzur akan günlere ihtiyacı var,ömrümüzde kaç tane huzurlu gün geçirebiliriz ki sanki...

    YanıtlaSil