6 Mart 2014 Perşembe



Ikinci Yeni'den siir paylasmak istemiyorum ama ya gercekten konusuyorsa gozlerin?

3 Şubat 2014 Pazartesi

"Bir yeldeğirmeni niye döner ki?
Ben Don Kişot olsam bunu merak ederdim.
Ama ben yine ben olarak bir yeldeğirmeni olsam,
İllâ bir Don Kişot’u severdim..."

-Turgut Uyar-

27 Ocak 2014 Pazartesi

sen beyaz bir kadınsın 
uzaktaki
gözlerin aklımdan çıkmıyor
sen beyaz bir kadınsın
karanlıkları dinleyen
uzaktaki
sarmaşıkları duyuyor musun rüzgârda
yorgun başını
üşümüş yastığına koyuyor musun
uyuyor musun 


1 Aralık 2013 Pazar

şimdiyağmuruseviyorum,şimdiyağmuruseviyorum,yağmuruseviyorum.edipcansever.

Bilmez miyim hiç bütün bu sözler ne der ona
Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar
Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok
Kıyılar da bomboş, kır yolları da
Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum
Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca
Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler
Yol kenarında bir kapı, tahta
Peki, kim yitirmiş evini, ya da
Hangi yitikle yok olmuş o yapı
Kimbilir
Vuruyorum yokuş aşağı, kıyıya
Bir taşın üstüne oturuyorum
Ben oturur oturmaz
Çıkıyor kuytularından bütün görünümler
Ve ufak bir oyun oynuyor bana doğa
Alıp alıp götürüyor gözlerimi bıkmadan
Kısalıp uzayan bir çift yılan balığını andıran gözlerimi
Güneşin şavkından yuvarlanan çakıllara
Tam o sıra bir vapur yanaşıyor iskeleye uzun sürecek bir sonbahar taslağı gibi
Denize yeni sürülmüs bir tarlaya benziyor, uyanık, diri
Ve işin tuhafı bense
Alışıyorum gittikçe
Her gün bir parça daha alışıyorum yalnızlığıma
Ürperiyorum bir ara arkamdaki ayak sesinden
Ve bu yüzden mi bilmem
Durup bir süre çevreme bakar gibi yapıyorum
Sürüyle kus havalanıyor defnelerin içinden
Sürüyle, evet, hatırlıyorum birden
Nicedir unutmuşum saymayı bile günleri
Dağılıp gitmişler herbiri bir yana
Kuşlar gibi, onlar da
Benimse ne gidecegim bir yer
Ne de özlediğim bir şey var
Öyleyse neden yazıyorum bu sözleri ona
Bu biraz sevdaya benzeyen, biraz da sevdasızlığa
Böyle gelişigüzel, böyle kırık dökük
Sanki hiç kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana. 


Uzun bir cumartesiyi hatırlıyorum, saat on iki
Dalıp gidiyorum, düsünüyorum da, saat on iki
Bir sigara yakıyorum, bir kağıda bir iki dize yazıyorum
Yerini iyi bilen, onurlu bir iki sözcük daha
Ama hiç kımıldamıyor, akrep de, yelkovan da
Yani tam böyle bir şeye benziyor zaman
Yılgın ve çarpıcı renkler içinde pek kımıldamayan
Çıkageliyor sonra, saat on iki.


Anlıyorum
Yaşam elbette uzun biz duyabildikçe sevgiyi
Yalnızca bunun için uzun
Yani sevgiyle de sevebilir insan, sevdayla da
Örneğin
Bir sevgiyi yontup onarmak için
Döğüşmek de sevgidir
Ve benim bildiğim kadarıyla
Her şeydir bir insan, her şeydir
Yalandır kısalığı yaşamın
Ve özellikle insan dediğimiz şey
İnançli bir insan soyunun parçasıysa.

Sonunda başbasa kalıyoruz gene
Başbaşa kalıyoruz doğayla ben
İşte az önce yağmur da başladı, cumartesi günlerden
On temmuz cumartesi
Bir vapur daha kalkıyor iskeleden
Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum."

25 Kasım 2013 Pazartesi

tadidamagimdakalanbirsiirbu.onatkutlar'dan.

"Sen gittikten sonra iki çalgıcı 
turnalar semahını çaldı ve kimse dinlemedi onları 
benden başka. Sarımsak kokusunun 
yoksulluk ve rakıyla buluştuğu saygısız kalabalıkta 
kimse duymadı beni terk eden 
kanatların bıraktığı esintiyi. Biri incecik öbürü kalın 
iki tel vururken çalgının yüreğine 
nicedir aklımı kurcalayan Bertold Brecht'in 
"Sevenler" şiirini düşündüm bir yaşamdan ötekine 
yanyana uçan iki turnayı. Taa, yirmisekizlerden, 
"Güneşin ve ayın az değişken dilimleri altında 
uçup giderler yine, böyle tutkun birbirine. 
Hey, nereye gidersiniz? —Hiç bir yere— Nerden
                                                             gelirsiniz?
Her yerden. Sorarsınız, ne zamandır birliktesiniz? diye.
Az zamandır. Ne zaman ayrılacaksınız peki? —
                                                             Yakında."
Çıktığımda hava açıktı ikindi güneşi gibi 
nicedir ısıtmayan parlak ayın az değişken dilimleri
                                                             altında 
yürürken sordum kendi kendime. Nereye gidiyorsun? 
Hiç bir yere. Ne zamandır yalnızsın? Bilmem, denize 
ve ayışığından yapraklar kesen 
şiire sormalı bunu. Daha yazılırken 
bir anıya dönüşen şiirlere 
Sordum kendi kendime ne yapılabilir çamurdan? 
Heykel. 
Acılardan? Aşk. Yoksulluklardan 
bir devrim bile yapılabilir. Ama hiç bir şey 
hiç bir şey yapılamaz ayrılıklardan. 
Sen, çalgıcılar ve ayışığı çekip gittiniz uykunun 
eşiğine vurulmuş bir turna gibi dönerek 
düşerken sordum otuzdokuzlardan Bertold Brecht'le
                                                             birlikte 
"Ne yapmalı peki?" Aklım dokunacak 
bir başka akıl arıyor. Nicedir yabancı denizlerde 
yıkanan tenim başka bir teni. "Ne yapmalı?" 
Biliyorum yağmur yağmaz yukarı doğru yeniden 
Acımaz olur, silinir gider izi bıçağın. 
Ama hiç bir rüzgar dolduramaz boş kalan yerini, 
bir yaşamdan ötekine 
birlikte uçan turnaların yerini 
gökyüzünde."


16 Kasım 2013 Cumartesi

l'amoureuse

http://www.youtube.com/watch?v=Me7wlASiKUg

Sinavlarin ortasinda kalakalmisken...

12 Kasım 2013 Salı

önce eli gevşedi, sonra çırpınması durdu.

Sıradan bir insanın sıradışı olmayan hayatı, sıradanlığında kaybolmuş iç sesi, nihayete erdiremediği çelişkileri, anlaşmazlıkları. 

Yekta Kopan'ın son romanı, 'Aile Çay Bahçesi'nden: