kafka on the shore etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kafka on the shore etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Kasım 2011 Perşembe

going home is more difficult than going forward.

615 sayfalık bu kitabın artık 502. sayfasındayım.
Çözülme aşamasında olaylar ama hâlâ kafamda birden fazla senaryo var nasıl çözüm olacağıyla ilgili.

"...going home is more difficult than going forward. the path back is misleading..." (481, Kafka on the Shore)

Zaten bu quote yeterince self-explanatory benim gözümde.

Geride kalanlar, geçmişte kalanlar yanıltıcı olabiliyor.
Sonuçta önümüzde bulunan yaşanmamışlıkları kendimiz, doğrusuyla yanlışıyla ama yine de kendi inandığımız biçimde şekillendirebiliriz.





dipnot: Murakami çevirisi yapılmaya başlanmış Türkçe'ye. Mesela bunu, "Sahilde Kafka" diye çevirmişler. Norwegian Wood'u da İmkansızın Şarkısı olarak.


2 Ağustos 2011 Salı

işte yine gidiyorum.


gitmek teması o kadar çok yer etti ki bu blog'ta.
baktıkça ben bile diyorum kendi kendime, 'sürekli gitmekten bahsetmişsin ama bir türlü gidememişsin arkadaş!' diye. ama 'ben ne gidebildim, ne de kalabildim' demiştim zamanında; onu da çok net hatırlıyorum.
iki arada bir derede, kararsızlıklar, dengeyi bulma çabaları, insan ilişkilerindeki bocalamalar, kendi dünyamda düze çıkma uğraşları arasında sürdürürken yaşamımı, yarın için bir kez daha, "işte gidiyorum!" diyorum. polonya'da tıp stajı yapmaya gidiyorum. ilk defa okuduğum okula, ileride içinde yer alacağım dünyaya dair bir şeyler yapacağım için mutluyum. umutluyum da aynı zamanda. istanbul'un sıcağı, yaşadıklarımın dereceyi hiç de azımsanmayacak bir biçimde artırmasıyla çekilmez olmaya başlamıştı çünkü.
bavulumun bir kısmı hazır, içine düzgünce yerleştirilerek koyulmayı bekleyen eşyalar da dağınık bir şekilde de olsa gözümün önünde, odamda duruyorlar.
bu yazıyı yazdığım yatağımın üstünde, hemen yanımda okumak için alacağım kitaplar var: nietzsche ağladığında, aylak adam, kafka on the shore. körlük, anayurt oteli, the pearl de bana mahzun mahzun bakıyorlar, çünkü ilk başta kafamdan onları almak geçiyordu yanıma polonya'ya giderken.
kıyafetler dışında takılarım masanın üstünde, sırt çantam yerde kilimin üstünde hazırlanmayı bekliyor.
ve bu attığım adımla artık geriye dönüp bakmayı reddediyorum. öncelerde sözlerimi geri almak istediğim anlar olmuştu ama artık değil. kafamda şimdiden gelecek aylara -gelecek seneye (senelere), gelecek yaza- dair kurguladığım planlar var. işlerimi daha da ertelemeden hallettikçe duyduğum hazzın paha biçilemez olduğu gerçeğini hatırlatıp duruyorum kendime.
kafamda iki şarkı vardı birbiri içine geçmiş bu yazıyı yazarken: kazım koyuncu'nun "işte gidiyorum"u ve sezen aksu'nun "gidiyorum"u. aslında ilkine sadece çok az bir kısım ekledim ikincisinden, birazdan gittiğim yerlerde bana eşlik etmeye daha bu yaz başlamış not defterime de yazacağım şu kısım: bir kendim, bir ben gidiyorum.
ve 'zaman, sadece birazcık zaman..."





İşte gidiyorum
Bir şey demeden
Arkamı dönmeden
Şikayet etmeden
Hiçbir şey almadan
Bir şey vermeden
Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum
Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
Yürüyorum sanki senin yanında
Sesin uzaklaşır her bir adımda
Ayak izim kalmadan gidiyorum
Gerdiğin tel kalbimde kırılmadı
Gönülkuşu şarkıdan yorulmadı
Bana kimse sen gibi sarılmadı
Işığımız sönmeden gidiyorum





dinlemek için: http://fizy.com/#q/işte+gidiyorum