Son 2 haftadır, telefonumun notlar bölümüne yazdıklarımı gerçekleştirmeye başladım bugün.
Yavaş yavaş, yapılacaklar adı altında yazdıklarımı yaptıkça üstlerini çiziyorum.
En basitinden, stajım için Polonya'daki Staj Değişim Koordinatörünü bilgilendiren mail'i yollamayı bile erteliyordum, çünkü bilgisayarı açıp yazmak zor geliyordu.
Ama artık ertelemek yok.
Düşündüğünü uygulamak ve harekete geçmek var.
...
Bugün, İstanbul'da en sevdiğim yerlerden biri olan Küçüksu Kasrı'ndaydım.
Gözlerimi kapattım.
Esen rüzgârı hissettim yüzümde, ellerimde, ruhumda.
Suyun sesi, iyotlu deniz ve sadece hayallerimde var olan kumsalın kokusuna karıştı.
Martı sesleri, dalgaların kıyıya vuruşlarında kayboldu.
Ve kafamın içinde o anda, "Gündüz düşlerinde her an yanımdasın..." diyordu Teoman.
Garip bir şekilde farkına vardım ki, ben içimde güzel hatıraları yaşattıkça, ben gözlerimi kapatıp kendi içime baktıkça ve ben çiçek dürbününün içindeki renklerden kendime bir dünya kurdukça olumsuzluklar yok olacak.
Anılara özlem duyduğumda sadece gözlerimi kapatmam yetecek onları hatırlamama ve bu şekilde ne kimse kırılacak, ne kimse üzülecek ne de kimsenin canı yanacak.
Fakat bir süre için işte gözlerimi kapatmayacağım.
Sonuna kadar açık tutacağım ki içimde kopan fırtınalar dinginleşsin ve doğru zaman gelip gözlerimi kapadığımda yine o masal dünyamdaki pembeliklerde bilinçli bir biçimde, huzur dolu olarak kaybolabileyim.
İşte o zamana kadar, yapılması gereken işlerimle uğraşacağım.
Çünkü fark ettim ki, üstünü çizdikçe listemdekilerin içim rahatlıyor.
Bir sorumluluğumu daha yerine getirmenin huzuruyla doluyorum.
İşte o yüzden internette gezerken, biraz önce rastladığım bu şarkıyı hayatımın merkezine koyuyorum:
It's time to move on, time to get going
What lies ahead, I have no way of knowing
But under my feet, bad grass is growing
It's time to move on, it's time to get going
dinlemek için: http://fizy.com/#s/1nf2xy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder