4 Ekim 2013 Cuma

özlüyor mu ki acaba özlenilenler?..

2012 Mayıs'ına dönmek istedim şu an.
Gün batımına doğru saatlerce oturmuştuk.
Yalıkavak'ta, bir iskelede.
Sınırsız bira ve sonsuz güven duygusuyla edilen muhabbetler vardı.
Özledim.
Daha bir çok şey gibi, 'o' günü de çok özledim.

28 Eylül 2013 Cumartesi

sonsuzveöbürü. ne güzelsin turgut uyar!

en değerli vakitlerinizi bana ayırdınız
sağolunuz efendim

gökyüzünün sonsuz olduğunu bana öğrettiniz
öğrendim
yeryüzünün sonsuz olduğunu öğrettiniz
öğrendim
hayatın sonsuz olduğunu öğrettiniz
öğrendim
zamanın boyutlarının sonsuzluğunu
ve havanın bazan kuşa döndüğünü öğrettiniz
öğrendim efendim



ama sonsuz olmayan şeyleri öğretmediniz
efendim
baskının zulmun kıyımın açlığın
bir yerlere kıstırılıp kalmanın susturulmanın
aşk mutluluğunun ve eski hesapların
aritmetiğin bile




bunları bulmayı bana bıraktınız
size teşekkür ederim.

10 Eylül 2013 Salı

elbetbirbildiğivarbuçocuklarınyoksakolaydeğilbuyaştaölmek.telvedlitak.

Gözyaşlarımı tutamıyorum şu an, zaten haberi aldığım andan beri kafam hiç yerine gelmedi. 22 yaşındaydı Benim yaşıtımdı. Hayalleri elbette ki vardı, güzel günlere duyduğu özlemdi O’nu sokaklara taşıran. Özgürlük umuduydu O’nu sokaklarda oradan oraya koşturan, ölen bir canı anmaktı belki de tek istediği. Tanımıyorum O’nu, hiç konuşmadık. Hiç aynı ortamda bulunmadık. Belki seneler önce ben İskenderun’a gittiğimde oralarda bir yerlerdeydi. Belki yanımdaydı karşıdan karşıya geçerken, belki de o kaldırımdan yürürken hiç dikkat etmediğim onlarca diğer insandan sadece bir tanesiydi. Bunları hiçbir zaman net olarak bilemeyeceğim. Hiç görmedim O’nu, hiç tanışmadık. Daha kaç can yitireceğiz böyle tanışmadığımız? Kilometrelerce uzakta atarken yüreklerimiz daha ne kadar elimizden bir şey gelmeyecek ve koltuklarımızdan kıpırdamayacağız? Daha ne kadar umursamazca devam edecek hayatlarımız? Gaz bombalarının arasında kaldığımızda ölümün o sıcak nefesi bir gölge gibi peşimizden ayrılmazken kendimizi kurtarıp evlerimize döndükten sonra hemen nasıl da şükredebiliriz böyle yaşadığımıza? Yaşamak sadece bizim madden var olmamız, nefes alıp vermemiz midir çok uzakta ama aynı zamanda çok yakınımızda insanlar öldürülürken?

İki aydır yoktum. Bakmadım haberlere. Okumadım yazılanları. Bir tek Silivri’de kararlar açıklanınca gördüm, konuştum arkadaşımla söylendik söylendik söylendik ve bitti, çünkü “en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölümün acısı.” İçerlerde hiç uğruna yitirilen yaşamlara karşın elinde palasıyla gezenlerin ellerinde pala gezmeye devam etmeleri, gemiciklerinde fink atanlara karşın özgürlük mücadelesi bile vermelerine izin verilmeden öldürülenler, ardı arkası kesilmeyen haksızlıklar. Bugün gidemedim mesela Gündoğdu’ya, yitirdiğimiz canı anmaya gidemedim. Uzak tutmaya çalıştım kendimi bu olaylardan. Geçen sefer tek başıma, yapayalnız Taksim’in göbeğinde kalınca gaz bombalarının arasında artık ideallerim var dedim, gitmedim. İstedim ama gitmedim.

İşte şimdi ağlıyorum. “Benim yalnız ve güzel ülkem” bunları hak edecek ne yaptı? Tek istediğimiz insanın temel hak ve özgürlükleriyken; örneğin senelerdir kimseye zararımız dokunmadan konakladığımız yurdumuzken, düşünce özgürlüğümüzken, türbanlısı türbansızı imanlısı ateisti bir arada barış içinde paylaştığımız gökyüzüyken, benim ırk ya da herhangi bir etnik kimlik ayrımı gözetmeden kendimi ortaya koyup savunduğum ahlaki ve kültürel değerlerken bir anda HİÇ var elimizde. Savaş borazanları ötüyor her köşe başında. Ellerini Rabia yapmış, anlamını bilmeden televizyonda ağladıkları adamın peşinden gidenler var her yerde. Ötekileştirdiklerimiz, ötekileştirilenler, zıt kutuplar, vahşet dolu nefret söylemleri var.

Bugün ölen çocuk daha 22 yaşındaydı. Hayalleri vardı.
Ben 22 yaşındayım. Hayallerim var. İşte o yüzden, “dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne” ve sona ersin artık bu karmaşa.



27 Haziran 2013 Perşembe

#TecavüzlereSessizKalma

Güne bu haberle gözlerimi açmanın huzursuzluğu var üzerimde.
Geçen sene yine bu dönemlerde, 6 Haziran’da yazmıştım Mardin’li N.Ç’yi, Bartın’lı Ç.K’yi… Hep isimsizliğe sürüklenen o kızları…
Ve şimdi de bir erkek; 14 yaşındaki A. kaldığı özel bir yurttaki ilmihal hocası tarafından tecavüze uğramış.
Dini mi sorgulasam, insanların din anlayışını mı, kapalı toplumun yarattığı bu sapık yönelimleri mi hiç bilemiyorum.
Sorgulanması hoş karşılanmadığı için belki de benim sık sık sorguladığım din yine ilk sırada. Nedeni basit: yurt, özel bir yurt ve hoca, din hocası. Afyon’da daha geçen gün dediler ya İl Milli Eğitim’den bundan sonra en sorumlular Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri olacak diye. Aklım almıyor bir türlü. İlkokuldaki/Ortaokuldaki/Lisedeki din ünitesi geliyor aklıma: Peygamberimizin güzel ahlakı. Hep o ahlaktan ders çıkarmamız gerektiği anlatılıyordu, çünkü o mükemmeldi, muhteşemdi ama 6 yaşındaki bir kızla da evlenmişti. Gerçi açıklaması da geliyordu hemen arkasından: Cahiliye devrinde kız çocukları direkt öldürüldüğü için peygamberimiz koruma amaçlı evlenmiştir. Hiç aklım almadı. O yapılanın benim gözümde hiçbir zaman çocuk gelinlerden bir farkı olmadı. Her neyse konudan sapıyorum şu an. İşte bu en örnek ahlaklı olması gereken insanlardan bir tanesi gidiyor bir erkek çocuğuna tecavüz ediyor. Ve Pazar günkü LGBT Onur Yürüyüşü’nden, “Gayler Lezbiyenler ve ibneliğin bütün alt, üst versiyonları birlik oldu ve Taksim İstiklal Caddesi'nde yürüyüş yaptı.” şeklinde haber veren bir zihniyet gidip kendisine bir erkek seçiyor. Dindeki bu ikiyüzlülük nereye varacak? Hormonlar desem, bunun tek yolu birine kendi isteği olmadan cinsel saldırı mıdır? Değil tabii ki,  ne olursa olsun hem de.
Peki diyorum, dinde bir sıkıntı yok diyelim, acaba insanlar mı dini yanlış yorumluyor? O da mümkün.  Sonuçta daha yeni derste Adli Tıp Uzmanı hocamızın sözleri gitmiyor aklımdan. “Kızlara tecavüz edenlerin en büyük kısmını öz babaları oluşturuyor. Kızlık zarları bozulmasın diye de anal olarak tecavüzde bulunuyorlar.” Ve derste arkasından gösterdiği fotoğraflar. Dinde bahsi geçen namus kavramı bundan daha çarpıtılmış bir şekilde ve ikiyüzlüce yorumlanamaz sanırım. Ben yaptım, oldu ama başka çocuk gelirse kızımın yanına, “evlenmeden olmaz”. Ben yaptım, oldu ama kızım isteyerek biriyle beraber olursa cezası ölümdür. Ben yaptım, oldu, çünkü ben o kadar şerefsizim ki kimse anlamasın diye anal yapıyorum, böylece kızımın namusunu temsil eden (!) tek şey bozulmuyor.
Ve bu anlayışı besleyen kapalı toplum… Homofobik insanlarla dolu bir toplumda yaşıyoruz maalesef ki ve bu insanlar geneleve gidip, trans biriyle birlikte olduklarında nedense hiç çekinmiyorlar. Sonra da ama o trans kendi hakları, onuru, varlığı için yürüdüğünde insanlar gözünde “ibne”leşiyorlar bir anda, gerektiğinde de onları öldürmek hiç sorun olmuyor. E be adam, iki gün önce mutluydun. Zevkten dört köşeydin, şimdi n’oldu da seni rahatsız etmeyen, kendi hayatına devam eden birini sırf senin gibi olmadığı için, sırf farklı tercihleri olduğu için öldürebiliyorsun?
İkiyüzlüyüz. Bir öyle bir böyle... İşimize nasıl gelirse öyle davranıyoruz ve adalet de olmadığı için olan masum insanlara oluyor.
Midem bulanıyor.

26 Haziran 2013 Çarşamba

yaz gelir.

(başlık; Murathan Mungan'ın yaz geçer'ine ithafen)
(az biraz umut lazım, daha yazın başındayken)

Fotoğraf uygun mu? (dişlerim gözüküyormuş çok hafif. "hemen yolun karşısındaki yer"den 20 TL karşılığı çektiriverdim. Pazarlık yaptım ama işe yaramadı. Ne pahalıymıs yahu!)
Evraklar tamam mı?
Bu şişe parfüm şişesi mi? Üzerinize sıkabilir misiniz? (bu konuşma gerçektir.)
Asansörde VA'ya basınız. (Visa Application'ın kısaltması herhalde bu)
Şimdi numara alınız.
Numaranız üç kez yanacak, takip ediniz.
Şimdi sol el dört parmak, evet şimdi de iki baş parmak yan yana.
Nerede okuyorsun? Annen ne iş yapıyor? Baban ne iş yapıyor? 

Vallahi uğraş-dur işiymiş şu vize almak. 2016'da yeşilimi benden almaya geldiklerinde vermeyeceğim işte. Kendimi intihar ederim filan diye blöf yapıp vermem ki ben. Hiç çekilir dert değilmiş arkadaş şu vize işi. 

Ama aldık, çok da sorgulanmadan hem de. Pazar gününden itibaren Türkiye saatine 7 ekliyorum. Sonra bir de Japonya saatinden 14 çıkartıyorum. Heyecan dorukta!.. :) 

24 Haziran 2013 Pazartesi

#birşeylerdeğişsindiye

Bugün Bakırköy'ün çarşılarındaydım.
İşte bunları aldım ve kendime sürprizli bir çanta yapmaya karar verdim.
Doğum günümde kendime hediyem olsun, bir ay öncesinden :)




Tüm bunları alırken haberim yoktu daha Ethem'i vuran polisin tutuksuz yargılanacağından.
Haberim yoktu daha üst düzey yetkililerimizin Ethem'in de elinde taş vardı dediğinden.
Haberim yoktu daha polisin kendini müdafaa ettiği gerekçesiyle ateş etmek zorunda kaldığından bahsettiğinden.
Nefes alamıyorum. İNSAN ÖLDÜ, farkında mıyız?
Daha kaç kişi hayatını kaybederse adalet yerini bulacak?
Daha kaç kişi kendisini feda ederse bu öfke, bu nefret, bu öc alma hırsı son bulacak?


21 Mayıs 2013 Salı

Denizaltı

"Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem
Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı" 
Cemal Süreya