2 Şubat gecesi, Topçular -
Eskihisar arasında bir yerlerde bir vapur
Hava ayaz mı ayaz, ellerim ceplerimde…
Kendisinı bayıla bayıla
izlediğim, 10 sene öncesinde öldüğü gün ardından hüngür hüngür ağladığım Barış
Abi’yi de andım böylece. İki kasetten oluşan Mançoloji albümünü hâlâ saklarım.
Topçular- Eskihisar vapurunda sahlep kokuları ve
insanların garip bakışları altında, kız popülasyonunun birkaç kişiyle sınırlı olduğu üst katta, ayakta telefonumu şarj ederken Gogol’ün, “Bir Delinin Anı Defteri”ni
okuyordum. Düşündüren komik hikâyeler vardır ya… Güldüğüm an, yok yok
gülmemeliydim sanırım diye düşündüğüm çokça zaman oldu.
Ve Eskihisar’a yaklaşırken elimde kitabım, kafamda berem,
boynuma sıkıca sardığım yüzümün yarısını örten atkım ve kenetlenmiş ellerimi
sıcacık tutan eldivenlerimle ışıklara bakıyordum. Kar tanelerinin serpilişine
inat deniz pürüzsüze yakındı. Soğuktu, burnum üşüdü ama deriiiin bir nefes
aldım, parmak uçlarımda yükseldim ve nefesimi verirken, suratımda gülümseme,
yere bastım tekrar.
Hoşluk var içimde. 9 saattir otobüste yolculuk yapsam da
karın beyazlığında kaybolmak güzeldi. Ve sonrasında geceyi ışıklara doğru
süzülen bir vapurla bütünlemek…
Merdivenlerden inerken hafifçe geriye baktım. Beyaz
köpüklerin etrafında gördüğüm karanlık korkutucuydu. Yalnız olmanın
tedirginliğiyle bu belirsizliğin içine çekilmemek için hızlandırdım adımlarımı.
Kamyonların arasında kaybolsam da tüm o görüntüler ve
içime işleyen soğuk, tazelik verdi bana. Şimdi de beyaz, ölü, pis bir otobüs
ışığında kargacık burgacık bir el yazısıyla, kulağımda Teoman’ın son albümünden
ezgilerin eşliğinde bir şeyler karalamak var sırada.
Hayat güzel!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder