16 Şubat 2012 Perşembe

Şubat14.

Mum alevine yoğunlaştıkça görüntünün bulanıklaşması.
Eksi sonsuz'dan artı sonsuz'a kadar yaşanılanların, yaşanılıyor olanların ve yaşanılacakların akıp geçivermesi zihinden.
Mumun alevine kavuşan, süzülerek akan tek bir damla.
Kaldırımlardan taşan tuzlu sular.
Gökyüzünün yanağımla buluştuğu an.
Annemin elimden tutması, babamın görüntüsünün ablamla oynadığımız oyunlara karışması...
Bilinmeyenin özlenmesi. Beni unutma, değil. Beni güzel hatırla!..
Yanağımdan akan damlalar, Raindrops adeta...
Burcu burcu esen rüzgârın yükseldiği anlarda kuruyan yanaklarım
Gül yapraklarının mumun çıtırtısıyla paramparça oluşu, dikenlerin birer birer yere savrulması...
Tarçın kokusuna karışmış su şırıltılarına eşlik eden müzik; darbukanın oynak ritmlerinde göbek atarcasına ağlama isteğine karışmış kahkaha krizlerine gark olmak...
Olmayan sözcükleri bulma çabasında kâğıt-kaleme hasret, gözleri kapatıp harf harf fısıldamak içten gelenleri.
Elinden tutmak, eskilerin tozlu sayfasında Meksika'ya uzanıp Boğazkere üzümlerinin burukluğunu içine çekmek.
Olmayan sözcükleri orada öylece bırakıp telefona sarılmak ve susarak ifade edercesine gözlerini anlamla doldurmak...

Seneler sonra Anjelika Akbar'ı sahnede yaşamak.
Sıcak koltuk.
Rahatlık.
Şubat14 işte. Aziz Valentine'e sevgiler...

tesadüf bu ya!..

Fotografium Canon 600D profesyonel fotoğraf makinesi hediye ediyor! Yarışmaya katılarakCanon 600D Manfrotto tripod ve Kata sırt çantası kazanma şansı yakalayın! http://blog.fotografium.com/fotografium-canon-600d-hediye-ediyor/ sayfasını ziyaret ederek yarışma hakkında diğer bilgilere ulaşabilirsiniz.


Olmaz olmaz deme hiç!..

11 Şubat 2012 Cumartesi

2Şubatgecesi.İzmir'denİstanbul'adoğruotobüsteyolalmakteması.


2 Şubat gecesi, Topçular - Eskihisar arasında bir yerlerde bir vapur

            Hava ayaz mı ayaz, ellerim ceplerimde…
Kendisinı bayıla bayıla izlediğim, 10 sene öncesinde öldüğü gün ardından hüngür hüngür ağladığım Barış Abi’yi de andım böylece. İki kasetten oluşan Mançoloji albümünü hâlâ saklarım.

            Topçular- Eskihisar vapurunda sahlep kokuları ve insanların garip bakışları altında, kız popülasyonunun birkaç kişiyle sınırlı olduğu üst katta, ayakta telefonumu şarj ederken Gogol’ün, “Bir Delinin Anı Defteri”ni okuyordum. Düşündüren komik hikâyeler vardır ya… Güldüğüm an, yok yok gülmemeliydim sanırım diye düşündüğüm çokça zaman oldu.
            Ve Eskihisar’a yaklaşırken elimde kitabım, kafamda berem, boynuma sıkıca sardığım yüzümün yarısını örten atkım ve kenetlenmiş ellerimi sıcacık tutan eldivenlerimle ışıklara bakıyordum. Kar tanelerinin serpilişine inat deniz pürüzsüze yakındı. Soğuktu, burnum üşüdü ama deriiiin bir nefes aldım, parmak uçlarımda yükseldim ve nefesimi verirken, suratımda gülümseme, yere bastım tekrar.
           
            Hoşluk var içimde. 9 saattir otobüste yolculuk yapsam da karın beyazlığında kaybolmak güzeldi. Ve sonrasında geceyi ışıklara doğru süzülen bir vapurla bütünlemek…
            Merdivenlerden inerken hafifçe geriye baktım. Beyaz köpüklerin etrafında gördüğüm karanlık korkutucuydu. Yalnız olmanın tedirginliğiyle bu belirsizliğin içine çekilmemek için hızlandırdım adımlarımı.
            Kamyonların arasında kaybolsam da tüm o görüntüler ve içime işleyen soğuk, tazelik verdi bana. Şimdi de beyaz, ölü, pis bir otobüs ışığında kargacık burgacık bir el yazısıyla, kulağımda Teoman’ın son albümünden ezgilerin eşliğinde bir şeyler karalamak var sırada.
            Hayat güzel!..

uuupuzun.

Upuzun cümlelerim var benim.
Yazdıkça yazasım geldiği için sonlandıramadığım cümlelerim.
Kısa kısa anlatmak lazım galiba bazı şeyleri, konuyu uzatmadan, olabildiğince kısa ve öz olacak şekilde...
Bunu derken bile cümlelerimi ne kadar çok uzatabileceğim gerçeğiyle yüzleşiyorum bir anda.

Neyse, yavaş yavaş kısalacak bu cümleler ve ben de kendimi birkaç kelimeyle ifade edebildiğim minimal bir yaşantı ve sınırlı bir iç dünyaya sahip olabileceğim.