Koşuşturmadan sakince
yaşamayı özlemişim. Saatin tiktaklarının arka planda alelade soluklaşmasını,
her günün bir öncekine benzeyen yavaşlığını içimde duyumsamayı, orkide kokulu
losyonumu eşlik eden o hafif müziğin ritmiyle acele etmeden, telaşsızca
vücudumda gezdirmeyi özlemişim. Hızlıca göz gezdirmek zorunda kalmadığım, satırlar arası herhangi bir hecede kalkıp kendime kahve hazırlayabildiğim
okumalarımı, gecenin bir yarısı deniz kıyısında –tüm kalabalığa rağmen zil
çalmaya gerek duymadan- bisikletimi sürmeyi özlemişim. Harbiye’de dolunaya az
kala, blushın tatlı serinliğinin tadı damağımda, yıldızların altında bu
mükemmel insanı dinlemeyi de özleyeceğim, biliyorum.