bu başlığı o kadar çok facebook'ta status'um olarak kullandım ki...
geçen seneyi ve bu yazı istanbul'a gel-git'lerle geçiren biri olarak belki de, "ben de buradayım" çabalamasıydı bu.
küçük bir kızın arkadaşlarını özlediğini belirtme şekliydi.
doğduğu şehre olan aşkını vurgulama arzusuydu.
şu an yine is.tan.bul'dayım ama bu sefer parlamentonun gelecek konferansının organizasyon ekibinde olanlar ve ailemdekiler dışında kimse bilmiyor benim bu şehre ayak bastığımı.
sessizce geldim. kimseyi aramadım. hiçkimseye haber vermedim.
zaman mıydı bahanem? yoksa üşengeçlik mi? belki de isteksizlik?
bilmiyorum.
sanki artık farklı bir yolda yürüyorum gibi geliyor bana.
geriye dönüp baktığımda, eskileri çok özlediğimi fark ediyorum ama yaşanmışlıkları geri getirmek için de elimden bir şey gelmiyor gibi sanki.
izmir-istanbul arası mekik dokumak belki de ruhsuz ve anlamsız hissettiriyor bana kendimi bir noktadan sonra.
buraya gelmiş olmamın bu kadar sık yaptığım bir eylem olduğunu düşünerek çok da önemli olmadığını fark ediyorum.
yine de dün kısırkaya - ki burası sarıyer'e minibüsle yarım saat uzaklıkta, karadeniz kıyısında bir köy- muhteşemdi.
toplantı yapmak için daha güzel manzarası olan başka bir yer bulamazdık herhalde.
gün batımında kumsalda çıplak ayak yürümenin, dalgaların verdiği serinliğin, turkuaz renginin binbir tonunun verdiği iç rahatlığının ve küçücük beyaz bir salıncakta yeşille bütünleşmiş olarak hafifçe ileri geri gidebilmenin keyfi de paha biçilemez.
ucundan kıyısından bir şekilde, eğer istersek güzel şeyler bulup çıkarabiliyoruz.
ve devasa mutluluklardansa, ben böyle hiç beklemediğim bir anda minicik sürprizleri daha çok seviyorum.
fizy'nin
mood bölümü de tam ne dinlemek istediğimi bilmediğim anlarda yardımıma koşuyor.
mood'um
karmaşık dedim, ajda pekkan'dan bu şarkıyı dinlettirdi bana.
yeşilçam şarkılarını anımsattı bana.
"tut tut tut tut kalbimi
isterim geri.
...
bir köşede yalnız kaldım."