Gözyaşlarımı tutamıyorum şu an, zaten haberi aldığım andan
beri kafam hiç yerine gelmedi. 22 yaşındaydı Benim yaşıtımdı. Hayalleri elbette
ki vardı, güzel günlere duyduğu özlemdi O’nu sokaklara taşıran. Özgürlük
umuduydu O’nu sokaklarda oradan oraya koşturan, ölen bir canı anmaktı belki de
tek istediği. Tanımıyorum O’nu, hiç konuşmadık. Hiç aynı ortamda bulunmadık.
Belki seneler önce ben İskenderun’a gittiğimde oralarda bir yerlerdeydi. Belki
yanımdaydı karşıdan karşıya geçerken, belki de o kaldırımdan yürürken hiç
dikkat etmediğim onlarca diğer insandan sadece bir tanesiydi. Bunları hiçbir
zaman net olarak bilemeyeceğim. Hiç görmedim O’nu, hiç tanışmadık. Daha kaç can
yitireceğiz böyle tanışmadığımız? Kilometrelerce uzakta atarken yüreklerimiz
daha ne kadar elimizden bir şey gelmeyecek ve koltuklarımızdan
kıpırdamayacağız? Daha ne kadar umursamazca devam edecek hayatlarımız? Gaz
bombalarının arasında kaldığımızda ölümün o sıcak nefesi bir gölge gibi
peşimizden ayrılmazken kendimizi kurtarıp evlerimize döndükten sonra hemen
nasıl da şükredebiliriz böyle yaşadığımıza? Yaşamak sadece bizim madden var
olmamız, nefes alıp vermemiz midir çok uzakta ama aynı zamanda çok yakınımızda insanlar öldürülürken?
İki aydır yoktum. Bakmadım haberlere. Okumadım yazılanları.
Bir tek Silivri’de kararlar açıklanınca gördüm, konuştum arkadaşımla söylendik
söylendik söylendik ve bitti, çünkü “en fazla bir yıl sürer yirminci
asırlılarda ölümün acısı.” İçerlerde hiç uğruna yitirilen yaşamlara karşın
elinde palasıyla gezenlerin ellerinde pala gezmeye devam etmeleri,
gemiciklerinde fink atanlara karşın özgürlük mücadelesi bile vermelerine izin
verilmeden öldürülenler, ardı arkası kesilmeyen haksızlıklar. Bugün gidemedim
mesela Gündoğdu’ya, yitirdiğimiz canı anmaya gidemedim. Uzak tutmaya çalıştım
kendimi bu olaylardan. Geçen sefer tek başıma, yapayalnız Taksim’in göbeğinde
kalınca gaz bombalarının arasında artık ideallerim var dedim, gitmedim. İstedim
ama gitmedim.
İşte şimdi ağlıyorum. “Benim yalnız ve güzel ülkem” bunları
hak edecek ne yaptı? Tek istediğimiz insanın temel hak ve özgürlükleriyken;
örneğin senelerdir kimseye zararımız dokunmadan konakladığımız yurdumuzken,
düşünce özgürlüğümüzken, türbanlısı türbansızı imanlısı ateisti bir arada barış
içinde paylaştığımız gökyüzüyken, benim ırk ya da herhangi bir etnik kimlik
ayrımı gözetmeden kendimi ortaya koyup savunduğum ahlaki ve kültürel
değerlerken bir anda HİÇ var elimizde. Savaş borazanları ötüyor her köşe
başında. Ellerini Rabia yapmış, anlamını bilmeden televizyonda ağladıkları
adamın peşinden gidenler var her yerde. Ötekileştirdiklerimiz,
ötekileştirilenler, zıt kutuplar, vahşet dolu nefret söylemleri var.
Bugün ölen çocuk daha 22 yaşındaydı. Hayalleri vardı.
Ben 22 yaşındayım. Hayallerim var. İşte o yüzden, “dünyayı
verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne” ve sona ersin artık bu karmaşa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder