Bir internet sitesinde; “Liberal çevreler kadar sol-sosyalist, Kemalist ve Kürtçü çevrelerin de
sözde kadını özgürleştirmek için kullandığı çerçeve sloganları olan “Beden
benim; istediğimi yaparım. Çocuk benim değil mi, ister doğururum ister
aldırırım, kimsenin namusu değiliz” sloganları… kadınları namus, iffet, sadakat
ve aile anlayışından koparmayı hedeflediği çok açık,
Kürtajı masumlaştıranların önemli bir kesimi; örtüyü,
namazı, orucu ve diğer ibadetleri çirkin ve zararlı göstermek, hatta yasaklamak
için canla başla mücadele etmişlerdi. Başörtüsü yasağını hukukî kılıflar
uydurarak meşrulaştıranlar, kürtaja bilimsel kılıflar uydurarak,
meşrulaştırmaya çalışıyorlar,
…Tarihte kürtajı politik bir nüfus planlaması olarak
kullanan ilk kişinin Firavun olduğunu, Hz. Musa’nın da kürtajdan kurtulmuş bir
çocuk olduğunu ifade etti,
Kürtaj, henüz doğmamış bir insanın hayattan kazınması ise;
canlı bir varlığın hayatı ya da ölümü hakkında nasıl karar vereceğiz?” sözlerini
okuduğumdan beri düşünüyorum. Aynı zamanda altta, “Kürtaj serbest bırakılsın
diyen arkadaşıma” diye başlayıp, “ben de senin ananı, kız kardeşini,
karını yapsam bir şey demezsin herhalde. Nasılsa onun malı, onun kararı”
diye tamamlanan yorum da kafamdan gitmek bilmiyor bir türlü.
Sonra aklıma
Mardin’de, 13 yaşındaki N.Ç’nin 26 kişi tarafında tecavüze uğradığı geliyor.
Tecavüzde bulunanların spektrumu askerinden
memuruna, esnafından, ensesi kalın kamu görevlilerine kadar geniş olduğundan
hemen bir hukuki kılıf uydurulmuştu: KENDİ RIZASIYLA… Bu N.Ç evlenmek istese
muvaffakatname istemeyecekler miydi? Bu N.Ç. okulu bırakmak istese devlet
baba(!) ona bir şey sormayacaktı, rızası olup olmadığına bakmayacaktı bile. Oy
bile kullanamazdı ki N.Ç. 13 yaşında. Işte bu N.Ç. ama her nasılsa, 26 kişinin
hepsine birden TAMAM diyor. Toplumda en çok tabu görülen konuyu kulak ardı
ediyor, ileride gerdek gecesinde kan gelmezse baba evine gönderileceği
korkusunu filan da göz ardı edip anlık hazzın çekiciliğine kendisini
kaptırıveriyor, öyle mi? Hem de 26 kişiyle birlikte…
Ve Bartın’da 15
yaşındaki Ç.K.
“Yapılan tespit ve toplanan delillere
göre; mağdure Ç.K.’nın zekâ düzeyinin yeterince gelişmemiş olduğu, ailevi
problemlerinin bulunduğu, anne ve babasının ayrılması neticesi psikolojik
sorunlar yaşadığı, düştüğü bu durum neticesi bir çoğu rızaya dayalı ilişkiler yaşadığı, bunlardan birinin
(halk arasında anlaşıldığı şekilde) tecavüz niteliğinde gerçekleştiği,
diğerlerinin ise cinsel istismar ve cinsel taciz mahiyetinde olduğu,
soruşturmanın halen devam ettiği, mağdurenin bu aşamada koruma altına alındığı
anlaşılmıştır.” Zekâ düzeyi yeterince gelişmemiş bir kız
nasıl olur da, KENDİ RIZASIYLA biriyle cinsel ilişkiye girebilir ki?..
“Kız kısmının” hor görüldüğü
böyle bir zihniyet altında bir de çıkıp kürtaj cinayettir diyorlar. Ortalama
eğitim seviyesinin 3. sınıfla sınırlı kaldığı bu ülkede, 21. yüzyılda bile
sürekli olarak, “Haydi kızlar okula!” diye kampanyaların yapıldığı bu ülkede,
çocuk gelinlerin sayısının bile tam olarak bilinemediği bu ülkede, ortamda bir
sessizlik olmasını kız cocuk doğmasına bağlayan –ve erkek çocuk doğmuş olsa
duyulacak sevinç çığlıklarının yerini yasın hüzünlü sessizliğine bırakan kız
çocuğunun varlığının bile utanç kaynağı olduğu- bu ülkede, acaba doğum kontrol
yöntemleri gelişmiş de mi siz kürtaj hakkını elinden almaya çalışıyorsunuz
kızlarımızın? Ne yapsın N.Çler, Ç.Kler ve diğerleri; Allah’tan geldi, bu adam
bana tecavüz etti ama BENİM çocuğum mu desinler? Diyebilirler mi? Burada ne
inancı sorguluyorum ne de sorgulamak istiyorum zaten ama kusura bakmayın da, bir
adam geliyor, bana tecavüz ediyor, sonra bir bakıyorum ki hamile kalmışım ve o
çocuk Allah tarafından bana yollanmış oluyor. Yok böyle bir şey. En
basitinden, o adam gelmeseydi, spermle yumurtanın buluşması olmasaydı Allah da
bana o çocuğu yollamayacaktı. Bunu düşünmek için engin tıp bilgilerine sahip
olmak da gerekmiyor işin esası. Sadece biraz akl-ı selim bir düşünce
anlayışında, tarafsız bir şekilde ve empati kurabilir bir şekilde olaylara
yaklaşmak lazım. Acaba o N.Ç. benim kız kardeşim olsaydı? Benim eşim
olsaydı? Benim annem olsaydı ve ben KENDİ RIZASIYLA kendisini 26 erkeğe teslim
eden N.Ç.nin çocuğu olsaydım? sorularını sorsak bile yeterli olayın özünü
kavramamıza.
Birçok ünlü kozmetik markasının her gün
binlerce hayvan üzerinde kendi kozmetik ürünlerini test edip onları öldürdüğünü
biliyoruz, değil mi? Yine her gün dünya üzerinde milyonlarca insan –genç,
yaşlı, kadın, erkek, çocuk fark etmez- dünya servetinin eşit paylaşılmaması
yüzünden ölüyor. Dünyayı bırakıp daha yakın çevreye bakarsak, yöneticiler
gemiciklerde(!) gezip çocuklarına en lüks yerlerde düğünler yapıp gösteriş
içinde hayatlarına devam ederken – ve tabii ki hâlâ elhamdülillah Müslüman
olduklarını ağızlarından düşürmezlerken- benim alt sınıftaki insanım o akşam
kuru ekmeğinin yanına bir parça peynir de bulabilir mi acaba diye soruyor
birbirine – ve tabii ki o da hâlâ elhamdülillah Müslümanım diyor ki
belki Yüce Tanrı elini onların da omuzlarına koyar diye- Yine her gün onlarca kızımız töre
cinayetlerine kurban gidiyor. – sadece bizim ülkemizin kızları da değil, Barış
Gelinleri’nden Pippa
Bacca da 2009’da yine bu ülkede tecavüzle öldürülmüştü, hatırlatırım.-
Tüm bu ölümlerin yanında biz oturmuş, 10
tane canlı hücrenin kadının bedeninden sökülüp alınmasını “cinayet” olarak
yorumluyorsak eğer ve toplumun vicdanını da mantığını da bu şekilde sorgulatıp
gündemi meşgul edebiliyorsak ben bunun altında art niyet ararım. 30 yıl önce
kürtajın serbest olabilirliğini duyuran Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, sene
2012’de tam da bu tartışmaların üzerine çıkıp, kürtaj dinen uygun değildir
demesini de ikiyüzlülük olarak yorumlarım. Eğer Kuran-ı Kerim’in indirilmesi
seneler seneler önce bittiyse –ki İslam inancına göre bu böyledir- nasıl oluyor
da Tanrı’nın buyrukları 30 sene içinde şekil değiştiriveriyor?
Kanada’da okuyan bir arkadaşım ülkesinin
çok uzak olduğunu yazmış. Gerçek anlamında kendisine kilometrelerce uzak bir
ülkesi var onun, evet. Peki ya, biz içerisinde yaşarken artık hissedemediğimiz
aidiyet duygusuna ne demeli?
Düşünüp duruyorum sürekli. Ülkemin
belediye başkanı çıkıp, “Kadın tecavüze uğradıysa, kendisini öldürüversin.
Çocuğun ne günahı var? Devlet ona bakar.” diyebiliyor ve bunu dedikten birkaç
gün sonra bir grup kadın çıkıp ona, “Bizi ne de güzel savundunuz.” diyip plaket
verebiliyor. Kimse o kadına mahalle arasında orospu – özür dilerim ama böyle
maalesef- gözüyle bakıldığını, ileride de doğacak o çocuğa piç diyeceklerini ve
tüm bunlar olurken buna sebep olan adamın ellerini kollarını sallayıp hayatına
devam edeceğini dile getirmiyor.
Bana küçüklüğümden beri anlatılan İslamiyet bu
değildi ama. Kadınlar dine göre bu kadar aşağılık değillerdi. Yüzlerine
tükürüldüğünde, yarabbi şükür demiyorlardı. Bir yanaklarına tokat atıldığında,
“O benim evimin direği” diyerek diğer yanaklarını çevirmiyorlardı. Ya da tüm
bunlar oluyordu ve ben ütopik bir boyutta hayatımı sürdürüyordum. Bilmiyorum.
Artık bilmek de istemiyorum ki zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder